düşmek

düşmek
-er -e
1. 落下, 掉下, 坠落, 落入: Az daha havuza düşecekti. 他差一点儿掉到水池子里。Damdan bir kiremit düştü. 房顶上掉下一片瓦。Ağaçtan yere bir yaprak düştü. 有一片叶子从树上掉到了地上。
2. 跌倒, 摔跟头: Çocuk koşarken yere düştü. 这孩子跑着跑着摔了跟头。Karda yürürken düştü. 他在雪地上走, 摔了一跤。
3. 下, 降(雨雪等): Buraya yağmur düşmedi. 这儿没有下雨。Yılın ilk karı düştü. 今年已下了头场雪。Dağlara kar düştü. 山上下雪了。
4. 早产, 小产, 流产
5. 失陷, 陷落; 沦陷: İkinci dünya savaşında Nanking düştü. 在第二次世界大战中, 南京沦陷。
6. 位于, 坐落于: Ev yolun soluna düşüyor. 房子在马路左边。İskelenin karşısına düşen kahveye doğru yürümüş. 他好像朝码头对面的咖啡馆走过去了。Beijing Üniversitesi kentin kuzeybatısına düşüyor. 北京大学位于城西北。
7. 落座: Protokolda kimlerin nereye oturduğunu bilmem ama, ben saray nazarının yanına düşüyor. 我不知道按规矩谁应该坐在什么地方, 我就坐在了宫廷大臣的旁边。
8. 垂下, 披散在, 滑落在, 下滑: Saçları alnına düşüyor. 他的头发垂在他的额头上。
9. 垮台, 下台: Kabine düşmedi, yalnız üç bakan düştü. 内阁没有倒台, 只有3位部长下台了。
10. (价值、速度、力量、温度、压力、体重、健康状况等)下降: Arabanın hızı düştü. 车速降下来了。Dolar günden güne düşüyordu. 当时美元天天在贬值。Isı sürekli olarak düsüyor. 温度正在持续下降。Pek yaşlı değil ama hastalıktan düştü. 他岁数并不是很大, 但是疾病把他拖垮了。Rüzgar düştü. 风力下降了。
11. 遗漏, 漏掉; 缺损, 遗失: Bisikletimin çamurluğu sallanıyor bir vidası düşmüş. 我的自行车的挡泥板晃动了, 像是掉了一只螺丝钉。Kitabın yeni baskısında buradan bir kelime düşmüş. 此书再版时这里好像漏了一个词。Kitap ciltlenirken bir forma düşmüş. 此书装订时好像漏了一个印张。
12. 破落, 没落, 失势, 变穷: düşmüş bir aile 一个破落的家族 Zavallı ne kadar düşmüş. 可怜的他已经穷困潦倒。
13. 堕落, 沦落, 变得一钱不值: sokağa \düşmek (女人)沦落街头, 沦为娼妓; (东西)多得臭了街
14. 由某人继承: Baba mirasından ona bu ev düştü. 在父亲的遗产中, 这套房子由他继承了。
15. (光线等)映在; (影子等)遮蔽: Fakat güneşin ilk ışıkları bahçeye düştüğü sırada oğlan on çuvalın da tümüyle dolu olarak yan yana durduklarını görmüş, içlerinde bir tane bile eksik yokmuş. 但是, 当第一束阳光照进花园的时候, 小伙子看见10只袋子都装得满满的, 排列在那里, 一粒(小米)都不少。İnce uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyordu. 杏树林枝繁叶茂, 树影斑驳, 遮蔽了通往岸边的小路。
16. 由某人负责, 由某人去做: Buraya her nevi bakır eşyaları düşüyor. 各种铜器活都交给这儿做。Onlar böyle yaparlarsa tabiî bize iş düşmez. 他们要是这么干, 自然没我们什么事了。
17. 只好, 不得不: Bana arada bir bakkaldan tuz, limon almak düşüyor. 有时我只好自己去杂货铺买盐和柠檬。Tanıklar borcu olduğunu söyleyince ona parayı vermek düştü. 证人证明他欠了债, 他只好把钱还了。
18. 与某人在一起(生活、学习、工作等), 赶上, 摊上: Çocuk iyi bir öğretmene düştü. 这孩子摊上了一个好老师。Görevi iyi bir kente düştü. 他的差事赶上了一个好城市。O asker bir aralık benim bölüğüme düşmüştü. 那位军人曾在我们连队呆过一段时间。Ortalama bir kilometre kareye 52 kişi düşmektedir. 平均每平方千米有52人。
19. 去, 进入: Rastgele dolaştığımız için çiçeklerin içine düşmüştük. 我们信步走去, 步入鲜花丛中。Sabah sabah sokağa düştüm. 我一大早就上街了。
20. 误入: Bu konuda kim bilir ne yanılgılara düşüyoruz. 在这个问题上, 谁知道我们又有什么样的失误。Bu sırada büyük bir ormana düşmüş, çıkacak yer bulamamış. 就在此时, 他误入了一座大森林, 迷了路。
21. 撞上: Gemi karaya düştü. 船搁浅了。
22. 适合, 恰当, 协调: Bu iş bana düşmez, size düşer. 这活我干不合适, 您干合适。Bu konuşmayı yapmak size düşer. 这次讲话由您讲合适。
23. 专心于, 酷爱, 醉心于, 沉湎于: Ben bu işin üstüne, çok düştüm. 对这件工作, 我非常用心。Oğlunun üzerine çok düşüyor. 她把心思都放到了儿子身上。Bugünlerde oyuna pek düştü. 这些日子他太贪玩了。
24. 走, 追, 跑向: önüne \düşmek 引导, 带领 peşine \düşmek 跟随, 追随, 追求 peşine \düşmek 跟随, 追随, 追求: ”Dur! dur!” diye bağırarak arkalarına düşüyor. 他喊着“站住!站住!”朝那些人追去。Süvariler öne düştüler. 骑兵走在前面。
25. 突然出现: Hiç haberimiz yokken akşam düştü. 我们一点也没得到信儿, 到了晚上, 他突然冒了出来。Ne zaman düştün yahu! 嗨!你是什么时候冒出来的?Ulan kaşalot, nereden düştün buraya? 嘿, 傻小子, 你这是打哪儿冒出来的?
26. 恰好, 恰巧, 恰逢: Bayram pazara düşüyor. 节日正好赶上星期天。Yolum düşürse gelirim. 要是顺路的话, 我会来的。Babasının burada yeni bir ev alması bu tarihlere düşer. 恰恰在这个节骨眼上, 他的父亲要在这儿买一座新房子。
27. 被迫离开前往: tımarhaneye \düşmek 被送进精神病院 Bir lokma ekmek uğruna çoluk çocuğu ile gurbet ellere düşmüştür. 为了糊口, 他带着老婆孩子流落异乡。
28. 变为, 成为, 沦为: yorgun \düşmek 疲惫不堪 hasta \düşmek 患病 fakir \düşmek 变穷 zayıf \düşmek 变弱, 变瘦 esir \düşmek 被俘 şehit \düşmek 牺牲
29. 感到, 受到, 遭到: belâya \düşmek 遇到麻烦 kuşkuya \düşmek 怀疑 şupheye \düşmek 怀疑 korkuya \düşmek 害怕 Saçlarıma ak düştü. 我有白头发了。
30. -i 扣除, 减去: borçları düştükten sonra kalan para 扣除债务后剩下的钱 darasını \düşmek 扣除皮重 Beş yüzden iki yüzü düşünce üç yüz kalır. 500扣去200还剩300。
◇ düşe kalka 1) 好不容易, 艰难地, 困难地, 费劲地, 吃力地: Çocuk düşe kalka büyüdü. 孩子好不容易长大了。Düşe kalka nihayet varabildik. 我们终于到了, 真不容易。 2) 同某人建立密切关系; 同某人混在一起: Evveli böyle değildi. Esnafla düşe kalka hin oğlu hinleşti. 他原来不是这样子的, 自打同那个坏女人混在一起就变坏了。düşecek yer aramak 寻找落脚之处 düşüp bayılmak 昏倒, 晕倒: Kadın bu sözleri duyunca, sesi çıktığınca haykırarak düşüp bayıldı. 那女人一听这话, 大叫一声, 晕了过去。Yok o kadarı fazla oldu, zaten canım burnuma geldi, bir de bunu yükletirseniz düşer bayılırım. 还是那么多啊!我早就累了, 您要是再给我加一点儿, 我可就爬下了。-le düşüp kalkmak 1) 同某人婚外恋, 鬼混: Onlar bir süre birlikte düşüp kalkmışlar, kadın sonra başka biriyle evlenmişti. 他们曾相好过一阵子, 后来女人嫁给了他人。Orospularla düşüp kalkan, iyi bir insan olamaz. 嫖妓的没有一个是好人。Yok pek ileriye gitme, senin de kimlerle düşüp kalktığını biliyoruz, fakat nemelâzım, kel tavuk kel horozla derler bilirsin ya. 站住!别走!我们知道你又和什么人混在一起了, 但是我们不感兴趣, 俗话说, 鱼找鱼虾找虾, 乌龟找王八, 这你该知道吧! 2) 同某人关系密切, 同某人在一起, 来往: Kapanık mizaçlı adamla hergün düşüp kalkmak insanı âdeta sinirlendiriyor. 每天同内向孤僻的人待在一起, 都快把人逼疯了。Onlar da orta gelirli aile çocukları idi, kendileri seviyesinde insanlarla düşüp kalkarlardı. 他们也是中等收入家庭的孩子, 同与他们同档次的人来往。Kanı kaynamazsa insan birbiriyle ne olursa uzun uzadıya düşüp kalkamaz. 人逢知己千杯少, 话不投机半句多。 3) 跌倒了再爬起来
◆ Düşenin dostu olmaz. 落魄之人无朋友。Düşmez kalkmaz bir Allah. 人无千日好, 花无百日红。

Türkçe-Çince Sözlük. 2014.

Игры ⚽ Поможем написать курсовую

Look at other dictionaries:

  • düşmek — e, er 1) Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor. R. N. Güntekin 2) den Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • aykırı düşmek — uygun gelmemek, ters gelmek, ters düşmek Yüzük ona biraz aykırı düşen bir parlaklıkla parmağında parlıyordu. T. Buğra …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bitap düşmek — çok yorulmak, yorgun düşmek Sabaha doğru bitap düştü, onun kucağında uyuyakaldı. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • döşeğe düşmek — yatağa düşmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gradosu düşmek — argo itibarı azalmak, derecesi düşmek Kızda insanlığın ve her türlü kabiliyetlerinin gradosu seneden seneye düşerken, böyle sevginin aslındaki temizlikle devam etmesine imkân yoktu. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • pişmiş armut gibi (birinin) eline düşmek — olmuş armut gibi birinin eline düşmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • tepeüstü düşmek — başının üzerine düşmek, yuvarlanmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • tongaya basmak (veya düşmek) — kendisini kötü bir duruma düşürmek için hazırlanan bir düzene uğramak, tuzağa düşmek Fakat insan salim kafayla bir dakika düşündü mü tongaya bastığını anlar. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yorgun düşmek — çok yorulmak, bitkin duruma gelmek Ben de uykusuzluktan yorgun düşmek üzereyim, yatacağım. R. H. Karay …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • darasını düşmek — tarttıktan sonra kabın ağırlığını hesaptan düşmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kapana düşmek (veya girmek veya kısılmak veya koymak veya tutulmak veya yakalanmak) — içinden çıkılmaz bir duruma düşmek, ele geçmek Onlar beni kapana koyacaklarını sanadursunlar. R. H. Karay …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Share the article and excerpts

Direct link
Do a right-click on the link above
and select “Copy Link”